16 Ağustos 2012 Perşembe

Kara Şövalye Yükseliyor / The Dark Knight Rises


Yeni bir patates kampanya yapmak farz oldu. Christopher Nolan bir daha bu beşiyle film yapmasın! Filmlerinde bildiğiniz Kadrolaşma var. Tom Hardy hoş adam,  Joseph Gordon-Levitt bize Heath Legder’ı yanına alan yarabbimden bir tesellidir, Michael Caine’nin yaşımın 6 katı sayıda filmi var, Marion Cotillard yakın zamanda imaj değiştirmeli yüzü eskidi, Cillian Murphy'nin oynadığı filmlerden bildiğin itiliyorum. Diyeceğim şudur ki Kara Şövalye Yükseliyor (The Dark Knight Rises) filmini bildiğin skeç izler gibi izledim. Küskünüm. Filme odaklanamadım desem yeridir. Hani komedi programları falan izlersiniz de ekipten kim ne rolüne girdi merak eder bir türlü asıl anlatılana adapte olamazsınız, öyle oldu işte. Christian Bale’e rağmen, filme bol bol serpiştirilen Alfred’in andropoz duygusallığına rağmen, hatta kedi kadın Anne Hathaway’in vücudunun belirli noktalarına odaklanalım diye kullanılan Bat Pod’a rağmen bildiğiniz konsantre olamadım filme. Lars von Trierin Europa(1991)’sını izlerken ki o bilindik kımıldanmalarımla etrafı da rahatsız ettim. Aklım Christopher Nolan’ın elceğiziyle kurup önümüze serdiği, beynimizin kıvrımlarıyla adeta oynadığı diğer filmlerine gidip gidip geldi. Daha önce de bahsetmiştim, Nolan bunu yapmaktan baya baya hoşlanıyor diye. Önceleri çalıştığı oyuncularla çalışmasının bir tür kutsama falan olduğunu düşünüyordum. Lakin son filminde hemen hemen başrolde oynattığı yarım düzine oyuncuyu birden bu filminde de oynatınca yorumum değişiveriyor: Pek bir garantici gördüm kendisini. 


Christopher Nolan iki Batman filmi arasında çektiği Inception’da acaba zaman mı bulamadı da oyuncu seçimini böyle yaptı diyeceğim fakat filmografisine göz atınca her şey açık net. Nolan bunu hep yapıyor. Bu konuda kendisine kızmayı bir kenara bırakıp ki herhalde çok da takmazdı, biraz Kara Şövalye Yükseliyor’u değerlendirelim: /Dikkat dikkat efenim: Filmi bildiğiniz masaya yatırmış bulunuyorum, izlememiş olanlar burdan sonrasını okurlarsa haftasonlarına başka bir aktivite daha düşünsünler/

  • Filmde aksiyon babında fragmanında gösterilen dışında hiçbir şey yoktu.



  • Filmin tüm duygusallığı Kahya Alfred’in orta yaş bunalımı ve evlendirme meraklısı babanne sendromuna yakalanmasından ibaretti.
  • Nolan’ın değimiyle Kedi Hırsız, kedi kadın değil, Selina bildiğiniz havada kalmış bir karakter. Eğer Nolan, Selina’nın bizim bildiğimiz Efsanevi Kedi Kadın olmasını istemiyor ise, kendi kedisine bir geçmiş yaratmalıydı. Hani bizim bildiğimiz kedi kadın, ölüyor ve kediler tarafından canlandırılıyordu. Biraz doğaüstüydü bildiğimiz. Pek Nolan’ın ayağı yere basan Batman filmine göre değil, kabul ediyorum. Fakat o halde sırtını çevirdiği geçmişin yerine yenisini koyması gerekmez mi? Üstelik de bütün bir film boyunca Selina’nın silmeye çalıştığı, filmin adeta ana başlıklarından olan bir geçmiş bu. Selina’da en az ne alaka olduğu belli olmayan arkadaşı Jen kadar havada kaldı, naçizane benim gözümde öyle oldu.



  • En az Kahya Alfred kadar gereksiz ve boş bir karakter de Morgan Freeman’ın oynadığı Fox’tu. Hiç gösterilmese hani önceki filmlerde bir Lucius Fox vardı, ne oldu ona demezdi kimse. Mesela kimse Joker vardı ona noldu demedi, Nolan’da en incesinden bir referansı bile çok görmüş. Let’s put a smile on that face!






  • Filmdeki üniformalı kahraman polis Foley, gerek karakteriyle gerek sonradan yaptığı atakla Amerikan filmlerinin klişelerini filme taşıdı. Kendisine ve beylik tabancasına iyi yolculuklar diliyoruz. Eklemeden edemeyeceğim, duygusal bir an olmasını bırakın bildiğiniz güldüm en son yerde görünce. Böyle ezik ezik öldü!



  • Marion Cotillard’ın Kaldırım Serçe’si (La môme) ile Oscar almasına şaşmamalı, sanıyorum imaj değiştirme fobisi var kendinde. Hani saçının rengini bi ton açtır, koyult bari. Her filmde aynı, yüzü eskidi benden söylemesi. Kadın kadını sevmez modu da yaratmayalım lütfen. Benim de bugüne kadar hiç gıcık olmadığım Hollywood yıldızları var: Tilda Swinton, Whoopi Goldberg ve Goldie Hawn. Ortak bi özellik göremiyorum. Aa çok ayıp.



  • Bir sahne vardı ki şu “Deshay Basara Deshay Basara Deshay Basara” diye mahkûmların bağırdığı ki bence “haş haş huş huş haş haş huş huş” diyorlardı. Neyse diyeceğim şu ki resmen millet otomatik pilota bağlamıştı, biri duvarı tırmanmaya mı karar verdi 5sn önceden hissedip başlıyorlardı. Güldük biz o sahnede. Hala evden birisi aniden ayağa kalkınca topluca “haş haş hış hış” başlıyoruz.



  • Filmde acaba Batman’nın sağkolu Robin kim olacak gibisinden bir merak duyan, bir an şüphe duyup “yok ya o değildir herhalde diyen” oldu mu diye ben şu an bizzat kendim merak ediyorum. Ciddi ciddi, göz göre göre, oldu mu?
  • Alfred’in gittiği Cafe’de geçen, filmin son sahnesi bildiğin zorlama ötesi olmuş. O kadar ki Christian Bale bile sahneye inanmamış, adamın ağzı kamaşmış. Belki ben değil ama kardeşim Master’ını Mr. Bale başlığıyla taçlandıracak gibime geliyor. Adamın kaşının gözünün seyirmesini dahi ona sorabilirsiniz. Hoş son sahne için “olmuş” dedi, sırf adamın saçlarını bizimkinin sevdiği gibi taramışlar diye. Evet, sanırım kalan hayatımı bir tadımcı tutup garanti altına almam gerekecek. Dikkat hayat memat meselesidir. Riski seven, çeşitli kimyasallar konusunda uzman, burnu iyi bir tadımcı aranıyor.

  • Bu arada kaçınız Bobiler takip eder bilemiyorum fakat en sevdiğim başlık Sen Bana Birini Android Reloaded olayıydı. Aslına bakarsanız da birkaç montelemem olmuştur. Uzun zamandır aklımda bir monte daha var ki ilk burdan paylaşayım dedim. Christian Bale - Levent Soygur ikilisi. Aslına bakarsanız Christian Bale'in Pocahontas (1995)'ten beri takipçisi olduğumdan Levent Bey'i ilk gördüğüm an "eneee" olmuştum. Kendisini Coca Cola Pazarlama Varlıkları Grup Müdürüken, dinleme şansım olmuştu. Şimdilerde sanıyorum bu benzerliğin kendisi de farkında.  Konuşmasının bir süresinde içsel bir çatışma yaşamış olabilirim, benzeme konusunda. Ben kendisini yerli Christian Bale ilan ediyorum. Aranızda daha çok benzediğini iddia eden var ise ya şimdi konuşsun, ya da  isterse başka zaman da olur.
  • Efenim filmlerin sonlarını %90’lık oranla doğru tahmin etmenin sırrını merak eden arkadaşlarıma Kara Şövalye Yükseliyor’dan yola çıkarak örnek vermek isterim. Eğer bir Hollywood filminde herhangi bir sahnede çok gereksiz bir bilgi gözünüze gözünüze sokuluyorsa, final onunla ilgili olacaktır. Bkz: Otomatik pilot daha yok, otomatik pilotu henüz şeyedemedik, biri olsa da otomatik pilotu yapıverse. İşte böyle konuşmalar geçiyorsa o otomatik pilot sizin görmediğiniz bir anda yapılmıştır, yapılacaktır, lazım olacaktır en nihayetinde de. Sonunu söylememe de gerek yoktur herhalde. Sizden istek gelirse tüm sırları döktüğüm bir yazı yazabilirim. Annem de zamanında yemedi içmedi bana bu ilmini aktardı. Uyarmadan edemeyeceğim bazen bilmemek mutluluktur.
  • Şimdi bazılarınız eleştiri böyle olur mu diyeceksiniz, hani objektif eleştiri hani tespitlerin. Millet bunun okulunu okuyor falan. Ciddi ciddi bu film için bundan daha orijinal, daha çok uğraş gerektiren bir yazı yazmaya gönlüm razı olmadı. Zaten kimse merak etmesin, Nolan yakında bizi yine şaşırtır! Tamam ağzımdaki baklayı çıkarabilirim. Christopher Nolan çekilmekte olan yeni Süperman filminin senaryosunu yazmış. Adı Süperman değil Man of Steel (Çelik Adam), ne kadar da zekice. Efenim bıkmadık mı Süperman olayından henüz? Filmi, Filmi, Filmi, Dizisi, Filmi, Dizisi, Filmi… Şimdi tekrar Filmi. Ben artık milyonları gözlük-saç tarama ikilisiyle kılık değiştirmeye özendiren filmler izlemek istemiyorum. Sıktılar bence. Neyse. Hadi daha fazla  Batman hakkında da konuşup, henüz izlemeyenler için büyüsünü bozmayayım. Film neredeyse 3 saat, büyü bozmak için bol bol zaman var.
  • Dip not: IMDB 9.1 vermiş Kara Şövalye Yükseliyor’a, artık oylamalarını hiçbir şekilde dikkate almıyorum. Korkarım Nolan, Batman, Bale severler beni baya bir “cık cık” layacaklar, ben de onlara “haş haş hış hış” diyorum…
  • Dip Not2: İnanmazsınız bir film geliyor, yaz yaz sayfalar dolusu bitmez. Cehennem Melekleri 2. Şu kadroya da bakın ama itiraf edeyim Chuck Norris olmasa bu kadar heyecanlı olmazdım. 





Daha konuşacak çok şey var. Nolan'a fazla yüklendim diye ayağınızı kesmeyin buralardan. Beğenince beğendim, beğenmeyince bende böyle işte. 

Yine gelin beklerim.