4 Şubat 2013 Pazartesi

Dünya Savaşı Z


Bir yanda Brad Pitt bir yanda Zombiler. Bu filmi dört gözle beklemekten başkası gelmiyor elimden. Dünya Savaşı Z'nin zombileri daha hızlı daha acımasız ve daha organize. Kaos derseniz had safhada. Max Brooks'un romanı World War Z: An Oral History of the Zombie War'dan uyarlanmış. Kitabı okumak isteyen olur ise Türkçe'ye Zombi Şavaşı olarak çevrilmiş. Film kitap kadar dehşet verici ve gerçekçi midir bilemiyorum fakat 2013 Haziran'ında sinemaya gitmek için bir nedenimiz olacağı kesin. Brad Pitt'i Hayat Ağacı ve Kazanma Sanatı performanslarından sonra yeni bir filmde görmeyi çok istiyordum. Kibarca Öldürmek'i es geçiyorum tercihen. Merak edenler için filmin fragmanını alalım derim. Buyrunuz efendim.


Efendim filmin yönetmeni filmografisi oldukça ilginç ve çok yönlü olan Marc Forster, umarım bekleneni verir.

Haziran'da üzerinde tekrar konuşmak üzere...Yine beklerim...

29 Ocak 2013 Salı

Ispanya Macerası: Tapas Cenneti II - Orio

Yemek yemekten hoşlanmayan birini tanımıyorum. Dil üzerinde bulunan ortalama 9 bin papillanın da bunda büyük payı var sanıyorum. Sayıca üstünlük söz konusu.  Sağlık sorunlarını aklın bir kenarında tutaraktan, o papillaları da doyurmak şart anlayacağınız. Bunun için de biraz katkım olursa ne ala. O zaman ne duruyoruz. Efendim yeni bir bask barı ile karşınızdayım. Özet geçmek gerekirse, ülke İspanya ve de şehir Barcelona (tercihen). Tapas yani meze mekanlarıyla tam da buradayız. Söz konusu Bask Tapası yani Pinxos'lar olunca olay tamamen baget ekmek üzeri alternatiflere dönüyor. Basit gibi gelse de, deneyenin şimdi içinden ahh ahhladığını iyi biliyorum. Deneyeceğinizi umarak sıradaki durağımız Orio Euskal Taberna yani Orio Bask Barı.


Orio Euskal Taberna. Bask Barı Orio ve tapasları. Geçen yaz Barcelona'ya koşa koşa gitmemde payı büyüktür. Madrid ve Valencia'da da var olsa da gönül hep Barca'dan yana. Malum insan dört mevsim suyunu içtiğini sever. Neyse geçelim duygusallığı.Orio tapas çeşidiyle mideniz kadar gözünüzü de doyuracak cinsten. Üstelik itiraf etmeliyim ki tapaslarının görselliği de birçok tapas restaurantınınkinden çok daha özenli. O tapaslara erişmenin yolu ise kapıdan içeri adımınızı atmak, bu kadar basit. Eğer gündüz ara bir saatte giderseniz, öğün saatlerine oranla çok daha sakin olacaktır. Tapas dışında da masalarda oturup tadabileceğiniz çok lezzetli başlangıçlar, ana yemekler v.s. mevcut. Fakat konu tapastır. Tapasına mutlaka gidiniz.


Orio'daki tapaslar da deniz ürünleriyle dolu dolu. Çünkü Orio ilhamını Bask bölgesinin denizinden, ağlarından,  balıkçılarından almakta. Bunu gastronomik düzeyde de bizlere sunmakta. Fakat sevmeyenleri de mutlu edecek bir sürü lezzet mevcut. Peynirlisinden, sığır etine, ispanyol omletlisinden, biberlisine. Yine de siz siz olun deniz ürünlülerine şans verin. Nedendir derseniz, çocuğunu bizim çoğrafyamızda bulmakta zorlanacaksınız. Evet efendim buraya kadar anlaştıysak, olaya geçelim. Orio'ya girdiğinizde sizi mutlaka kapıda birileri karşılar, kaç kişisiniz, tapas mı yoksa ana yemek için mi geldiniz v.s. sorularını mutlaka duyarsınız. Nedeni gayet açık, size yer gösterebilmek adına. Tapas tercih edecekseniz sizi bar masası kısmına alacaklardır. Yüksek taburelerde, hemen yanınızda tanımadığınız birileriyle oturacaksınız demek bu da. 



Düşündüğünüz kadar aykırı bir ortam da değil çünkü genellikle herkes halinden memnun, yüzü güler şekilde teşrif ediyor Orio'ya. Yani biz hiç bir zaman rahatsız olmadık yanımızdakilerden. Hatta çoğunlukla herkes birbirinin tabağına bakıp, büfeden onlardan seçti ya da direk nasıl beğendiniz mi diye sual etti. Ortam güzel. Hiç çekinmeyiniz. Efendim masa kısmına gelip, içeceklerinizi söylediyseniz olaya girdiniz demektir. Şimdi yerinizden kalkınız, bir tabak kapınız ve barın camekanlarında sergilenen tapaslardan beğendiklerinizi kapınız. Orio'nun farklılığı şurda, ne aldın ettin kimse size karışmayacak. En son tabağınızda kalan kürdanlar sayılacak ve hesabınız önünüze gelecek. Tapas başı 2 euro ödeyeceksiniz, ben en son gittiğimde 1.8 euro'ydu. Fakat gün ortasında tadabileceğiniz en iyi tapaslar için fiyat oldukça iyi. Nasıldır tapasları derseniz.



















Üzerinde Express Society'nin markı olmayan tapas görsellerinin kaynağı foodspoting.com'dur. Nihayetinden size en iyisini sunmak daha mantıklı geldi. Benim genellikle tercih ettiğim tapaslar da aslında bunlardı. Gördüğünüz üzere de oldukça iştah açıcı görünüyorlar. Normal bir kişinin bunların 5-6 tanesiyle doyacağını düşünüyorum. Tabii size ve bütçenize kalmış seçeneğiniz. Bu arada girişte sağda mutlaka göreceğiniz Ostras de Arcachon yani Arcachon İstridyesi mevcut. Bu istridyelerin tanesi de tapaslarla aynı fiyattaydı. Şahsen ben tattım ve pek de bana göre değildi. Yine de sevenine ve meraklısına denemelerini tavsiye ederim.













Künye
Fiyat: Orta, Tapas başı 2 euro, Kişi başı ortalama yaklaşık 15 euro
Açık: Tüm günler,
Pazar - Perşembe: Sabah 10.00 -  Gece 00.30
Cuma - Cumartesi: Sabah 10.00 - Gece 01.00
Adres: c/ Ferran, 38/08002 Barcelona
Metro: Liceu
Telefon: +34 933179407
Linki: Orio Euskal Taberna's webpage

Express'ing
Yorum: Lezzetli ve özenli tapaslar tatmak isteyenler için birebir. Yoğun yemek saatlerinin dışında gitmenizi tavsiye ederim. Şarabınızı listeden seçebilirsiniz. 
Mutfak: Bask tapası üzerine kurulu, tapaslar çeşitli malzemelerden
Özel: Fotolardakilerini tercih edebilirsiniz. Bitirdikçe alırsanız sıcaklar soğumamış olur. Arada masalara sıcak servisi yapılır, isteyip istemediğiniz sorulur.
Atmosfer: Tapas bölümü rahat fakat biraz resmiyet katılmaya çalışılmış.


Yine sona geldik. Efendim umarım beğenmişsinizdir de oralara yolunuz düşer ise uğrayıp beni de hatırlarsınız. Hatırlamakla kalmayınız efendim, yorumlarınızı ve beğenilerinizi de bekliyorum. Facebook grubu sol sütunda, like kısmına tıklamanız yetecektır. Böylelikle size daha kolay ulaşırım.

Hep beklerim...Yine gelin...










28 Ocak 2013 Pazartesi

Mendilleri Hazırlayın!

Nerde izlediğinizden bağımsız olarak hüngür hüngür ağladığınız bir film oldu mu? Duygusal bir insanın en büyük handikaplarından biridir, duygulu bir filmi yalnız değilken izlemek. Gariptir her insan ağlamaktan az da olsa utanır. Dolu dolu gözler başka yöne çevrilir, öksürülür, komik birşeyler söylenir ya da direk kalkıp gidenler vardır. Bana çoğunlukla duygusal aile filmlerinde olur. Ne kadar saklanabildim bilemiyorum fakat geçenlerde sinemada İmkansız(The Imposible)'ı izlerken olan tam da budur. Sizlerden de, gerçek hayat hikayelerini anlatan duygusal filmleri sevenler olabilir diye düşündüm. Evet efendim sizin için derledim. Mümkünse bir kenarda Selpak Sensitive/Losyonlu'nuzu hazır tutun.


İmkansız (The Imposible-2012). Bir ailenin, 2004 yılında Asya'nın güneydoğusunu vuran Tsunami felaketi sonucu yaşadıklarını anlatıyor. Film beş kişilik ailenin birbirlerini yitirişini ve umutsuzca arayışlarını anlatırken, felaketin yaşattığı sefaleti de gözler önüne seriyor. Başrollerini  Naomi Watts ve Ewan McGregor'un oynadığını belirtmeliyim. Çiftin birlikte dinamiklerini Gitme (Stay-2005) filminden hatırlayanlar, bu filmde çok daha fazlasını bulacaklar. Gerçek olaylardan uyarlanan hikayeler, çok daha saf bir duygusallığa sahip oluyor. Çocuk oyuncuların da bu hikayede büyük payı olduğuna inanıyorum, bizzatsa ailenin büyük oğulları Lucas'ı canlandıran Tom Holland. Naomi Watts'ın da oyunculuğuyla 2013 Oscar'ında En İyi Kadın Oyuncu dalında aday olduğunu hatırlatayım. Kendisinin 2013'de yıldızının ışıl ışıl olacağı kesin, beklenen bir sürü filmi var.  Onları bekleyedururken, İmkansız'ı ailenin en zor anda bile hatırdan hiç çıkmadığını hatırlamak için izleyiniz efendim.


Kız Kardeşimin Hikayesi (My Sister's Keeper-2009). Kanserle savaşan ablasını hayatta tutmak için yıllardır ailesi tarafından bağışçı olarak kullanılan 11 yaşındaki Anna, bunu sona erdirmek için bir avukat tutar. Mahkeme sürerken ablasının hastalığı da ilerlemeye devam etmektedir. 2000'li yılların en duygusal filmlerinden birisi My Sister's Keeper. Bir ailenin çağın hastalığıyla mücadelesinin de öyle olmasını beklersiniz zaten. Önemli olan da hakkını vermesi sanıyorum ki IMDB puanı 7.3. Cameron Diaz'da dahil olmak üzere oyuncuları iyi işler başarmışlar. Özellikle film için saçını kazıtan Sofia Vassilieva'nın oyunculuğunun ışıl ışıl parladığını söylemeliyim. Bazen sevdiklerimiz için en iyisinin bizim pek de istemediğimiz bir seçenek olduğunu gösteren bir film Kız Kardeşimin Hikayesi. İzlerseniz eminim duygu seline kapılacaksınız.



Okyanus Kadar Derin (The Deep End of the Ocean-1999). Cappadora ailesinin ortanca çocuklarının kaybolması üzerine yaşadıklarını anlatan filmdir. Ailenin hayatı kaybolma olayı üzerine geri dönülemez bir şekilde değişir. Olayın duygusal boyutuna değinmemin gereği yoktur sanıyorum ki. Başrol oyuncusunun da Michelle Pfeiffer olduğunu belirtirsem, sanıyorum ki izleme adına daha istekli olursunuz. İzlenmesi gereken aile filmlerinden birisi, Okyanus Kadar Derin. Hem aile sevgisinin hem de kaybedildiğinde düşülen boşluğun büyüklüğünü anlatıyor.


Omuz Omuza (Stepmom-1998). İki çocuk ve birbirinden hiç de hoşlanmayan iki kadın. Anne ve üvey anne. Genellikle bu dörtlünün bir araya gelip mutlu bir tablo sergilemesini beklemezsiniz. Tam da düşündüğünüz kıvamda giden ilişkiler, çocukların öz annelerinin ölümcül bir hastalığa yakalanmasıyla tamamen değişir. Başrolünü Susan Sarandon ve Julia Roberts'in oynadığı dram içinde günlük komedi öğeleri de barındırıyor. Aslına bakarsanız herşey tam da gerçek hayattan beklediğiniz gibi gelişiyor. Susan Sarandon'un filmdeki rolüyle zamanında Altın Küre adayı olduğunu belirtelim. Oyuncuları da böyle iyi seçilmişken izlemenizi öneririm.



Umudunu Kaybetme (The Pursuit of Happyness-2006). Bir babanın oğluyla hayatta kalma mücadelesini anlatıyor film. Will Smith'in gerçek oğluyla rol aldığı bu filmle, oyuncunun her tür filmde başarılı olabileceğini birkez daha görmüş oluyoruz. Will Smith'in performansıyla Oscar da dahil birçok ödüle aday olduğunu da belirtelim. Fazla söze gerek olmayan, izlendiğinde size gerekeni fazlasıyla verecek bir film. Benden tavsiye edilir.


Marley ve Ben (Marley & Me-2008). Evcil hayvanlarını ailesinin üyesi olarak kabul eden milyonlar yaşıyor dünya üzerinde. Anlamak ya da hatırlamak adına bu filmi herkes izlemeli. Marley yaramaz ötesi fakat sevimliliğiyle her şeyi unutturan bir köpek. Her şeyi derken izlerseniz göreceğiniz üzere yapmadığı yaramazlık kalmıyor. Şu görseldeki tatlılığa ve yaptığı yaramazlığa bakarsanız, tehlikenin farkına varırsınız sanıyorum. En az onla beraber yaşayan aile kadar, siz de sonunda ailenin bir ferdi olarak görüyorsunuz. İçinde komedi barındırdığı kadar duygusal da olan bu film, görülmesi gerekenler listemde sağlam bir yerde. Oyuncularının da Owen Wilson ve Jennifer Aniston olduğunu ekleyelim.

Umuyorum listeyi beğenirsiniz. Tabii uyarımı yapmadan geçmek istemem, sakın ola aynı günde izleyeyim demeyiniz bu filmleri. Birer birer. Sakin sakin.

Yine beklerim...

Ispanya Macerası : Tapas Cenneti II - Txapela

Sabır erdemlerden insana en gereklisi. Sonunda kazandıklarımızı da hakettiğimiz birer ödül gibi düşünürsek, ohh mis. Bundan iyisi Şam'da Kayısı. Şam'ın kayısısı ne denli iyidir bilemiyorum ama Barca'nın tapasları bu sabra değer dostlarım. Yine de sizleri ihmal etmeyip, yazı dizimize devam edelim dedim. Ispanya Macerası: Tapas Cenneti I'de size vadettiğim gibi Tapas Mekanları'yla merakınıza yetiştim. Bu daha çok bir temenni havası taşıdı farkındayım. Merak edin efendim, gidip denerseniz neden olduğunu anlarsınız bir gün. Bu arada düşündüm taşındım, bir bir gitmekte karar kıldım. İlk tapas mekanımız hayırlı uğurlu ola!


Txapela (Çapela). Hatırlayacağınız üzere İspanya özerk bölgelerden oluşuyor. Txapela bunlardan birisi olan Bask bölgesinin tapaslarını sunuyor bize. Mekan ise Euskaltaberna yani Bask Barı olarak geçiyor. Txapela adı ise Bask bölgesinin oldukça ünlü berelerinden geliyor. Eğer buraya kadar ilginizi çekemediyse hemen konuya girelim, efendim bu mekanda tam 51 çeşit tapas sizi bekliyor. Bu tapaslara ise pintxos (pinçoz) diyorlar, Bask üsulü.  Oldukça da lezzetli tapasları. Sıcak ve soğuk tapas seçenekleri mevcut. Belirtmeden geçmeyeyim ki tapasları dilim baget ekmek üzerine çeşitli yiyeceklerin konulmasıyla sunuluyor. Lokmalık tapasların  fiyatları 2 euro civarında. 



Txapela'ya giderseniz oturduğunuz gibi ingilizce menüyü sorunuz derim. Sipariş etmek istediklerinizin yanlarındaki numaraları, masada önünüzde durmakta olan servis kağıdına kalemle işaretleyiniz. Görselde sizi nasıl bir servis kağıdının beklediğini görebilirsiniz. İşte bu kağıdın üstüne sipariş sırasında işaretlediklerinizi ve sayısını elinizle gösterip her türlü zahmetten kurtulunuz. Tabi ben sohbet severim diyenlerdenseniz, serbestsiniz sorunuz ediniz. Bana kalırsa nasıl olursa olsun sonunda, soğuk Estrella'nızın ya da bahtınıza San Miguel'de çıkabilir, yanına yakıştıracak bir şeyler mutlaka bulursunuz. Denemek isteyenler için Bask bölgesinin elma şarabı da mevcut Sidra adıyla ya da meyve şarabı Sangria. O da değil derseniz yine Bask Bölgesinin hafif köpüklü, baya baya buruk ve düşük alkollü Txacoli şarabını içmeye de yönlendirebilirim. Farklılık iyidir derler. Yine de siz bilirsiniz tabii.















Her gidişimde mutlaka yediğim birkaç Txapela tapasının görselini sizle paylaşayım dedim. Fakat gördüğünüz üzere deniz ürünleri severler kümesine dahilim bendeniz. Numaralarını bulmak da size kalsın efendim. Bu arada dışarıdaki ya da içerideki masaları seçebileceğiniz gibi, mekanın tam ortasında yer alan barın kenarlarına da oturabilirsiniz. Bar kenarında oturursanız eğer içkinizi yudumlarken hemen önünüzdeki camlı bölmelerde sergilenen tapaslardan rica edip, bitirdikçe tekrar isteyebilirsiniz. Aslına bakarsanız tapas olayının aslı budur. Masa kültürü yerine barda oturup, dostlarınızla sohbet ederken birşeyler içer ve birkaç tapas atıştırırsınız. Fakat sizlerin yorgunluğunuzu atmak ve daha iyi konsantre olmak adına masalardan birini tercih edeceğinizi tahmin ediyorum. Gönlünüzün dilediği gibi olsun. Tabii bunların mümkün olması için Barcelona'ya gitmeniz gerekli. Gittiğinizde de La Rambla'dan bıktığınızda, Barcelona'nın Şanzelize'si Passeig de Gràcia'yı gezerken 8 ya da 58 no'ya da uğrayıveriniz derim.





Künye
Fiyat: Orta, Tapas başı 2 euro civarı, Kişi başı ortalama yaklaşık 15 euro
Açık: Tüm günler,
Pazartesi - Perşembe: Sabah 7.45 -  Gece 01.30
Cuma: 7.45 - 02.00
Cumartesi: 8.30 - 02.00
Sun: 9.30 - 01.00
Adres: Passeig de Gràcia 8-10 , Passeig de Gràcia 58
Metro: Catalunya, Passeig de Gràcia
Telefon: +34 93 412 02 89 (number 8-10), +34 93 487 22 79 (number 58)
Linki: Txapela's webpage

Express'ing
Yorum: Tapas tatmak isteyenler için birebir. Kalabalık olabiliyor. Sırada beklemeniz gerekebilir. Yoğun yemek saatlerinin dışında gitmenizi tavsiye ederim.
Mutfak:  Yoğunlukla deniz ürünleriyla yapılmakla birlikte Bask tapası üzerine kurulu
Özel: 2,3,7, 12, 14, 29, 49
Atmosfer: Serbest-Rahat

Umarım herşey hayal ettiğiniz gibi gitmiştir. Efendim bir bir tapas mekanlarını eklemeye devam edeceğim. Umarım bir gün yolunuz düşer, sizler de denersiniz. Denedikten sonra katkılarınızı da sunarsanız tabii sevinirim.

Her zamanki gibi yine beklerim...

15 Ocak 2013 Salı

Ispanya Macerası : Tapas Cenneti I



Tapas, İspanya'da bar ve restaurantlarda içki yanında sunulan atıştırmalıklardır. Aslında Tapa'nın kelime anlamı da birebir mezedir. Tapas ise çoğul halidir. Karşınıza Zeytin, Peynir gibi soğuk atıştırmalıklar çıkabileceği gibi  kızarmış körpe kalamar tarzında sıcak sunulanları da mevcuttur. Yukarıdaki görseldeki  oldukça klasiklerinden tadabileceğiniz gibi sofistike olanlarına da yönelebilirsiniz. Bana sorarsanız bu küçük lokmacıklar kendilerinden beklenenden daha büyük lezzetleri barındırırlar genellikle. Kendinizi fazla kaptırırsanız da, ana yemeğin yerini alıverirler.



Tapa kelimesi aslına bakarsanız meze'den farklı bir anlam daha taşır, o da kapaktır. İlginç bir şekilde aslında tapaların bugününe gelmesini sağlayan ilk kullanımı da bizzat budur. Efendim 19. yüzyılda, İspanya'nın güneybatısındaki Endülüs Özerk Bölgesi'nde bulunan Cadiz'de vuku bulur olay. Kral 13. Alfonso, Cadiz sahilindeki güzel bir otelde şarabını yudumlamayı beklemektedir. Ortam kumlu, müşteri de Kral olunca Şarap Kadehinin üstü bir dilim pastırmayla örtülerek sunulur. Kral önce şaşırır, sonra kum ve rüzgar ikilisini içeren özrü dinler. Etraftaki korkulu bekleyiş, Kral'ın bir kadeh daha şarap istemesiyle sevince dönüşür. Zira Kral "bir kadeh daha şarap, Tapalısından olsun" diye şiparişini yineler. İşte malum kapağımız yanı tapamız böylelikle sofralarda yerini alır. Daha önce de belirttiğim gibi aslında içki yanında sunulan atıştırmalıklardır. İspanyol kültürünün bir parçası olma şansını yakalarsanız, hala bu düzenin devam ettiğini görürsünüz. Müptelası olunan barda cuma gecesi, dostlarla buluşma, iyi bir vino rosso ya da cava rose, yanında iki üç çeşit  tapas. Oldukça geç yenen akşam yemeğinden önce, arzu ederseniz sonra. Gel gör ki kısıtlı süreler içerisinde gezip görenler için şarap seçiminden çok tapas seçimi şekillendiyor hoş zamanları. Rahat olunuz o açıdan, gözünüzün gönlünüzün istediği tapasları söyleyip, istediğiniz içecekle keyfini çıkarınız.


Barcelona'da tapaslarla ilk tanışmam La Rambla üzerindeki turist restaurantlarından birinde gerçekleşti. Pek de muhteşem olduğunu söyleyemeyeceğim. Kısa bir süreliğine oralara gittiğinizde ilk düşeceğiniz hata da bu olacaktır. O kalabalıkta insanın iyi birşey bulma ihtimali, doğum haritasında Jupiter'in baş köşede olmasıyla mümkündür sanıyorum. Lakin teşrif edip, yazılarımı okuduğunuza göre artık sizin de Jupiter kadar olmasa da, büyük bir farkınız olacak. Size en iyi tapasların adresleri benden. Liste oluşurken deneyip yanılmalar, bozulan mideler, hatta hastanede yatılan iki gün bana tecrübe oldu. Korkmayın hemen! Sizleri bunlardan uzak tutacak tapas deneyimleri vadediyorum. Tesekkür için hediyeleri lütfen abartmayalım. Tüketim toplumu olduk iyice. Bu arada görselden korkmayınız, hep böyle kalabalık değildir La Rambla. Sadece turist sezonlarında, en yoğun Temmuz, Ağustos aylarında.





Tapaslarda malzeme olarak ne kullanılır. Aslına bakarsanız İspanya deniz ürünü cenneti en azından kıyı şeridi boyunca. Kabuklulardan ıstakozdur, yengeçtir, kerevittir, midyedir ya da karidestir; bunların her çeşidine rastlayabilirsiniz. Şanslıysanız da tadabilirsiniz. Gerçi ülkemiz sınırları içerisindeki fiyatlarıyla kıyaslanınca, İspanya da bunların ucuz olduğu söylenebilir. Karides tavuktan ucuz olunca sofralarda daha sık görmek şaşırtıcı olmaz sanırım. Haliyle tapas, özellikle kıyı şeridi boyunca daha çok deniz ürünleriyle hazırlanıyor. Sevenlerin gözleri parlarken, sevmeyenlerin suratı ekşimesin lütfen. Olur da sevemezseniz deniz ürünlü olmayan tapas çeşitleri de sandığınızda çok. Adı üstünde tapas dediğin mezedir, atıştırmalıktır, çok çeşitlidir. Yine de bana sorarsanız deniz ürünlülerinin size gör kırpışlarına yüzünüzü çevirmeyin. Merak etmeyin buralara dönünce karnıyarıktı, kebaptı, dolmaydı yersiniz. Deneyip fikir sahibi olunuz efendim. Tecrübe herşeydir. Tamam o çubuklu sülüklerden ben de yemedim, evet. Belki onu denemeyebilirsiniz. 



İspanya'dan aldığım yemek kitaplarının %50i tapas üzerineydi. Benim gibi öğünlerini küçük ve sık yemeyi tercih eden biri için tapaslar oldukça kullanışlı. Üstelik ev partileri veya özel günler için de hazırlanabilirler. En güzel tarafı da ziyan olduklarını hiç görmedim. Tapas tabakları genellikle boş döner mutfağa. Evet dömek demişken, bu kadar genel kültür yeter, haydi nerde yemeli kısmına geçelim. Size bir iyi bir kötü haberim var. Ne klişe değil mi? Önce iyi olan: Dostlarım demem odur ki sizlerin tapas olayını kavradığım Barca'ya uğrayacağınızı düşünerek yazdım. Ek olarak da şarap yada genel olarak içkiden çok tapas deneyimini ön plana koyan mekanları size sundum. Sonra İstanbul'un tapas mekanlarını da masaya yatırmalı dedim. Ortaya çıkan sonuçtan memnun kalırsınız umarım. Kötü habere gelince: Efendim devamını Tapas Cenneti II yazımda bulacaksınız. Hemen surat asmayın, her iyi şey için biraz gayret biraz sabır gerekir. Üstelik de size üstünkörü bir kaynak sunmayı asla istemem. Barıştık mı? 


Yine bekliyorum biliyorsunuz...